25 Ocak 2009 Pazar

SANATTA ANATOMİ






Sanat ve anatomi insanlık tarihi kadar eski bilim dallarıdır. Aristoles parçalara ayırmak anlamına gelen “anatomi” sözcüğünü yapıtlarında kullanır. Hipokrat, eserlerinden kadavra diseksiyonu yaptığını belirtir. İlk çağlardan beri derinin altında saklı olan sır merak konusu olmuştur. Bilinmezlik ilgi çekerek çeşitli fantezilere, gerçek üstü öykülerin doğmasını sağlar ve toplumlar kuşaktan kuşağa bu öyküleri anlatır.


Tıp araştırmaları her uygarlıkta gelişerek sürmüştür. Antik dönemde varlık fikri; tözsel ve tanrısal bir varlık, panteizmden farklı olarak anlamlı somut formlarla var olan ve o formlar içinde şekillendirilebilen bir varlık şeklindedir.Bundan dolayı toplumsal yaşam, hayatın anlamı ve bedene verilen önem inanç doğrultusunda şekil alır. Antik dönem boyunca tıbbın, felsefeyle birlikte önemli bir yeri vardır ve hastaları iyileştirmek için önemli

çalışmalar yapılıp rahat ve huzurlu mekanlar inşa edilir. Özellikle akıl hastaları için su ve müzik ile tedavi yöntemleri kullanılır.

Çin ve Hindistan’da ise çeşitli bitkilerle tedavi yöntemleri kullanılarak akupunktur ve meditasyon ile insan bedeninin ruhsal yönünü dikkate alan araştırmalar yapılır. Bu araştırmalar sonucunda, insan vücudunun çeşitli bileşenlerinin olduğundan ve bunların bozulmasından hastalığın ortaya çıktığı saptanır. Hekim olan Hipokrat (M.Ö. 460-377), yüzyıllarca başvuru kaynağı olan insan vücudu üzerine araştırmalar ve kuramlar geliştirmiştir.

Yunanlı filozof ve fizyolog Alkmaion ise (M.Ö.6.yy) insan vücudunu araştırmak ü Çin ve Hindistan zere kadavra üzerinde çalışan ilk hekim olarak kabul edilir.

Diğer yandan Antik Çin’de anatomiye ilişkin yargılar, diseksiyon ve doğrudan gözleme dayanmaktan ziyade akıl yürütmelere dayanır. Çünkü Konfüçyüs öğretilerinde vücuda zarar verilmesi yasaklanmıştır. Antik Mısır tıbbındaysa çeşitli otlardan, kimyasal karışımlardan elde edilen ilaçlar kullanılır. Bedenin tekrar dirileceği düşüncesi dinsel önem taşır ve son derece gelişmiş mumyalama yöntemleri uygulanır.

Ortaçağ Avrupa toplumu ise kilisenin etkisi altında, günlük hayatın kurallarını belirleyen bir sistem içinde hayatı devam ettirmek zorundadır. Yaşamın varlık nedeni Tanrı olarak belirlenir. Bütün gerçekliğin hem kaynağı, hem amacı, varoluşun kayıtsız şartsız hakimi, bireyin itaat etme ve bağlanmasının zorunlu olduğu bir“Tanrı” fikridir.

Gündelik, yaşam günah kavramı ile kısıtlı, baskıcı, sınırlayıcı bir şekilde geçmektedir. İnsan vücudu dokunulmazlık ve kutsallık taşır. Çünkü simgesel olarak İsa’nın çarmıhtaki bedenine

gönderme yapılmaktadır. Sanat halkın bilinçlenmesinde önemli bir yer tutar. Dini resimler, acı çeken İsa’nın bedeniyle halkın etkilenmesini ve kayıtsız şartsız kiliseye bağlılığını korumasını sağlar. Böylece okuma-yazma bilmeyen halk, azizlerin yaşamlarının anlatıldığı resimler ile kutsal kitaptaki olayları görsel olarak öğrenmektedir. Bu amaçla kullanılan resimler, kilisenin engizisyon işkenceleri gibi o günün cezalandırma eylemleri sonucu otoriteye karşı gelen şehitlerin üzerinde yoğunlaşır. Böylece

mutlak otoriteye sahip kilise, halkı istediği gibi yönetir. Diğer yandan kralların kendilerini dünyanın hakimi olarak ilan etmeleri ve Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisi olma istekleri papazlarla ciddi çatışmalara neden olur.

1277’ de Thomas Aquinas’ın öğretilerinde Yunan ve Arap öğretilerinden etkilendiği görülür. Bu öğretiler Hıristiyanlık ile bağdaşmaz. Dünyanın yaradılışı, kişinin ölümsüzlüğü ve istenç özgürlüğünü sorgular. Kimi aydın çevrelerince Tanrı artık evrenin merkezinde yer almaz. Dinin yüceltilmesi yerine düşüncenin yüceltilmesine bırakır. Hatta kutsal kitabın doğruluğu tartışılır durumda olur. Ayrıca Teoloji, Felsefe, doğa bilimlerinde, hukuk ile her şeyi araştırma düşüncesi gelişmeye başlamıştır. Fransiskan ve Dominikan papazları skolastik düşünceyi oluşturarak üniversitelere giderler. İnsan aklının üstünlüğü ve aklın nesneler üzerinde olduğu bilinci bu dönemde gelişir. Antik çağ düşünce sistemine yönelim özellikle heykel sanatında görülür. Ve insan psikolojisi yüz ifadesinde yer alır.

İnsan kendini tanımaya, araştırmaya ve çevresini incelemeye başlar. Böylece bedeni örten derinin altındaki giz araştırma konusu haline gelir.

Tıp biliminin öncülerinden Hipokrat’ın insan vücudunun iç yapısı ve işleyişinden sıkça bahseden eserleri dikkatle incelenir. Ayrıca savaş yaralarının açtığı vücut deliklerinden iç organların gözlenmesi yoluyla da önemli anatomik bilgiler edinilir. Anatomi çalışmaları çok önemli olduğundan insan kadavrasında disseksiyon çalışmaları II. Frederik’in izniyle tekrar başlar.

Bu gelişmeler doğrultusunda Avrupa’da ilk tıp okulu 1235’de Salerno’da kurulur. İtalyan Mundino de Luzzi (1275-1321) 1316’da Anatomi Disseksiyonu kitabını yazar ve Anatominin Mimarı unvanını alır.

Diğer yandan ise kadavranın incelenmesi dönemin iktidarları tarafından toplum üzerinde korku yaratmak amacıyla kullanılır. Bir başka deyişle, o dönemde insan kadavrasının incelenmesi topluma karşı caydırıcı bir mesaj olma niteliği taşır. İdam cezası alan suçlunun bedeninin halka açık meydanlarda, küçük kiliselerde açılıp parçalara ayrılması adeta dini bir ritüele dönüşür. Anatomik teşrih ile kadavranın bedeninde delikler açılması insanlar arasında dehşetle karşılanır. Ve bu durum incelenen bedenin insanlıktan

çıkarılması, şeytanlaştırılması olarak görülür. Yıla bir kere ve kış aylarında üç gün süreyle teşrih ve cerrahların yanında sanatçılar da yer alır. İnceleme, gözlem ve çizim yaparlar. Böylece sanatçılar, organ, kas, kemik ve doku şekillerini tahta parçaları üzerine çizerek dış kısmı ve görünmesi istenmeyen bölümü kestikten sonra mürekkepleyerek kağıda basarlar. Sanatçılar bezende günah ve suçun bedeli olarak dehşet verici anatomik imgeleri yorumlayarak çizerler ve böylece resim, kutsal kurban yani çarmıha gerilen İsa’nın görsel tarihine dayanır. Çünkü haksız yere cezalandırılan bedenler direk olmasa bile kültürel olarak İsa’nın cezalandırılmış

bedeninin türevleridir.

Ortaçağ düşüncesinin değişmesiyle Rönesans dönemine geçiş başlar. 12. yy. Hümanizması ile başlayan fakat kilise için tehlike olarak görülen bilimsel icatlar yeniden gündeme getirilerek yeni bilimsel icatlar yapılır. 12. yy. insanı makinelere düşkün ve makine gibi algıladığı evrenin çarkını meleklerin döndürdüğüne inanıyordu. Bir cerrah olan Theodoric 1267’de yazdığı bir kitapçıkta insan bedeninden okların çıkarılmasına yönelik yöntemlerden söz ederken her gün yeni bir aletin ve yöntemin geliştiğini belirtir. Arap kitaplarından yapılan tıppi çeviriler gelecekte başvuru kaynağı olarak öneli bir yer tutar. Fakat engellenen bu bilimsel gelişmeler Rönesans ile tekrar başlayarak insanın yaşamında devrim olacak değişiklikleri ve yenilikleri ortaya koyar.

Artık birey önemli bir konuma gelir. Dünyevi yetkinlik, bilgi, kişisel basarı, maddiyat yaşam şekli halini alır. Sanatçılar için bedenin dış görünüşü yetersiz kalır. Çünkü doğru orantılı ideal insan düşüncesi sanatta yer alır. Derinin altı çok ilginç ve farklıdır.

Bilimsel araştırmalar bu alanda hızla devam ederken sanatçılar ve bilim adamları başka birçok alanda da buluşurlar. Anatomi çalışmalarında öncülük eden bilim adamı anatomist ve hekim A.Vesalius, De Humani Corporis Fabrica’yı yazar (1543)

En büyük boy folyo kitap şeklinde basılan çalışma 824 sayfadır ve zengin illüstrasyonlar içerir. İllüstrasyonları kol ve bacak uzuvlarından oluşmasına rağmen ecorche (derinin kaslar görülecek şekilde soyulduğu anatomik model) olarak resmeder.


Vesalius, iskelet olarak resmettiği bedenleri ölümleriyle yüzleştirir. (R:2)’de iskelet sol kolunu klasik bir lahdin kapağına dayamış şekilde bir kafatasına bakar. Lahdin ön yüzünde vivitur ingenio, cactera motris yazılıdır. (Deha dışında her şey ölümlüdür.) imgenin üst kısmı yarım yüzyıl sonra ölümün hatırlatıldığı vanitas resimlerinin öncüsüdür. Alt kısmı ise bir centilmen gibi toplumsal konumu ve özgüveni gösterecek şekilde çaprazlanmış bacak pozunu yineler.

(R:1)’de ise Vesalius farklı bir yaklaşımda bulunur. Arkadan gösterilen ecorche nefes alır, saygın bir kişi olur. Seyirci konumunda bir tepeye çıkarak İtalya’daki bir köyün manzarasına bakar ve bedenini güzel olarak sergiler. Böylece izleyici imgenin içine davet edilir. Ecorcheye yeni bir anlam yüklenir ve sanat bilimle özdeşleştirilir, böylece resim ortaya çıkar.

bilim adamı ve sanatçı olma özeliklerini bir arada taşıyan ve Rönesans’ın en önemli sanatçıları Leonardo da Vinci ve Michelangelo, teşrih ile kadavranın incelenmesine katılarak insan vücudunun bilinmeyenlerini araştırırlar. Teşrih dışında ölen insanların cesetlerini ise ölüm cezasıyla sonuçlanan ciddi yasaklara rağmen gizlice açarak eserlerinde yansıtırlar.


Sanatçı için insan anatomisinin doğru bilinmesi son derece önemlidir. Çünkü vücudun optik görüntüsü sanatta gösterilmeye başlanır. 1470’de Antonio Palliuolo insan kadavrası üzerinde ilk çalışma yapan ressam olmuştur. On çıplak adamın dövüşmelerini

konu alan tablosunda adalelerin gözlemi antik dönemden beri ilk defa görülmektedir.

Yaşamı bilim ve sanatla iç içe olan Da Vinci bir çok bilimsel icat yapmasıyla birlikte anatomi alanında da ilkleri gerçekleştirir. Beyni kalp odacıklarını, ana rahmindeki fetüsü, iç organları, iskeletleri ve kasları detaylarına kadar çizen sanatçı ‘modern karşılaştırmalı anatomi’ disiplinine öncülük etmiştir. (R: 7-8-9-10-11) çizimlerini en az üç açıdan yapmak için disseksiyonu kendisi gerçekleştirerek bilim ve sanatı birleştirir. “Benim çizdiğim insan vücudu size sanki önünüzdeki canlı bir insan varmış gibi açık olacaktır. Eğer bir insanın parçalarını anatomik olarak tamamen bilmek isterseniz bunu değişik açılardan, aşağıdan yukarıdan, yanlardan görmeye ihtiyaç uyarsınız. Dolayısıyla benim çizimimin her parçası sizin için üç farklı noktadan bütün gösterimler yoluyla bilinir olacaktır.

Leonardo Da Vinci insan vücudunu bir sistem olarak değerlendirir ve birbiriyle ilişkisini gösterir. Vücuda bakışı dünyaya bakış açısını gösterir.

“Eskilerin, insan küçük bir evrendir demesi son derece yerinde bir ifadedir. Çünkü insan da evren gibi toprak, su, hava ve ateşten oluşmuştur. İnsanın etini destekleyen ve çevreleyen kemikleri vardır. Dünyanın da toprağı üstünde taşıyan kayaları varır. Nefes alıp verirken akciğerlerimizin şişip sönmesi nasıl bir kan gölünün vücudumuzda dolaşmasına neden oluyorsa, altı saatte bir alçalıp yükselen okyanus ta dünyanın vücudunda kozmik bir teneffüse neden olur; damarların kan gölünden çıkarak bütün vücuda dal

budak salması gibi okyanuslar da dünyanın bedenini sonsuz sayıda su damarı ile doludur der.


Böylece Da Vinci, bilimsel araştırmalarıyla sanatı birleştirerek araştırmanın ve merak etmenin önemini vurgular. İnsan bedeninin iç yapısını tanımak ressam için neden gerekli? Sorusuna Defterlerinde şöyle yanıt verir: “Ressam, sinirlerin, adalelerin ve tendonların yapısını öğrenmeyi öğrendiğinde, hangi sinirleri hangi organın hareketini belirlediğini de bilecektir ve de hangi kasın şiştiğinde, sinirin gerilimine yol açtığını ve hangi sinirlerin narin kıkırdaklara dönüştüklerinde o kası o kası sarmalayıp içine aldığını…Böylece ressam, çeşitli biçimlerde ve ayrım gerektirmeksizin figürlerin farklı duruşları sayesinde farklı kasları görebilir ve değişik hareketler için kolları, sırtı, göğsü ve bacakları hep aynı şekilde gösteren bir çoklarının yaptığı hatayı yapmaksızın eserini oluşturur. Bu hatalar asla küçük kusurlar olarak düşünülmemelidir.”


Michelangelo ise, 1508’de Sixtine Kilisesinin tavan fresklerini yapmaya başlar ve dört yılda bitirir. 343 figürün yer aldığı fireskler abartılı ve oldukça büyük ebatlarda resmedilir. Sanatçının yakın mesafeden büyük figürleri yapması ve plastisitenin ustalıkla çözümlenmesi anatominin ne kadar önemli olduğunu ve sanatçının bilgisini gösterir. Böylece Michelangelo ifadeyi güçlendirmek için vücudun bazı bölümlerinin abartmasına anatomi bilgisi ve sanatçı dehasını birleştirir. Musa heykelinin kaşları ve alnında müthiş bir asabi ifade ile sakin duruşun içinde fırtınalar kopacağını belirtir.

Da Vinci anatomi bilgisini vücudun organlarına yönelik gerçekçi çözümlemelerde bulunarak tıp bilimi için önemli sonuçlara ulaşır. Fakat Michelangelo anatomi bilgisini kendi imgesiyle birleştirerek heykellerini ortaya koyar.

Rönesans ile bireyin rasyonal olarak algılanmasına başlanır. Çünkü ortaçağ gerçeği tümdengelim yoluyla ele almasına rağmen Rönesans tümevarım yoluyla bulmaya çalışır. Descardes’in düşünce ve eylem özgürlüğü Felemenk toplumunda önemli bir yer tutar. Çünkü anatomik bilgiye yönelik araştırmalar ve incelemeler dinle çatışmaya girmez. Protestan ülkelerin de teşrih 18. yy. a kadar kısıtlı olarak yapılmaktadır. Bilimsel araştırmalar için de Vesalius’un Anatomi kitabından yararlanılarak eski yunanlı hekim Galenos’un anatomi kuramlarıyla karşılaştırmalar yapılır.


17. yy. da yükselen orta sınıfın en önemli göstergesi portre resimleridir. Felemenk portre geleneği zenginleşen burjuvanın statüsünü ortaya koyar. Rembrandt bir cerrah olan Dr.Nicolaes Tulp’un portresini yapma siparişini alarak anatomi tarihi üzerine bir belge bırakır. (R:12) 16 Ocak 1632 günü, teşrih günü olarak kesinlik taşır. Rembrandt sanatçı bakış açısını ve dehasını bu tablo ile ortaya koyar ve klasik anatomik çalışmadan oldukça farklı bir yöntem izler. Çünkü kadavra hiç parçalanmamış sadece tek bir noktaya dikkat çekilmiştir. Dr. Tulp, kolun bilek arasında açılan bölümünden forsepsle flexor digitorum süperficialis’i (parmakların içe bükülmesini sağlayan kas) gösterir. Sanatçı doktorun elinin hareketi ile kadavranın eli arasında devinim sağlar. Diğer yandan izleyicilerin bakış açılarındaki farklılık zaman ile ilişkilendirilir. Böylece tablo işlevsel anatomiyi ve fizyolojiyi gösteren tarihsel bir önem içerir. Rembrandt yaşadığı yüzyılda

gelişen düşünce akımlarını, tarih, toplum ve bilgi alanlarındaki değişimleri Dr. Tulp’un Anatomi dersi tablosuyla ifade eder. Böylece 17. yüzyıl Felemenk ruhunu en iyi şekilde yansıtır. Ayrıca Galileo, Descardes, Newton ve bir çok düşünürün düşüncelerinin odağında olan devinimi kendi sanatsal bakış açısıyla ortaya koyar.

17. y.y’a gelindiğinde felsefe-doğa kanunları üzerine yoğunlaşır ve bu kanunlara temel bir gerçeklik atfeder. Rousseau bu temel üzerine bir doğa ideali inşa eder. Mutlak değer, Mutlak gaye,mutlak bir meydan okuma olarak doğadır. Ruhsal kişilik ile ego ortaya çıkar ve bireysel benlik ortaya konur. Kişilik te bir amaç haline gelir. Bundan sonra akıl çağı başlar. Düşünsel akıl olarak ta rasyonalizm görülür. Çağın en önemli düşünürü Dercartes insan varlığı ve onun dünya içindeki yeri sorusunu matematik yöntem, cogito erso sum, psişe-tin ve somato düalizmi ile açıklar.


Tıp bilimi İslam dünyasından bedene yönelik araştırmaların batılı bilim adamları tarafından çevirilmesiyle gelişme içindedir. İranlı bir hekim ve filezof olan İbn-i Sina (M.S. 980-1037) Avrupa tıbbının hocası olarak görülür. Tıp tarihinin önemli kişilerinden biri olan İbn-i Sina’nın yapıtları 600 yıl batı tıbbını etkilemiştir. Yazdığı KANUN adlı eseri sürekli basılarak ders kitabı olarak okutulmuştur. Kanun 5 kitaptan oluşur. 1. kitap teoriktir. 3. kitapta Çin ve Hint tıbbından etkilenimli resimler görülür. Bu resimler detaylı anatomi çizimlerini gösterir. (R:13-14) O dönemde sanatçılar isimlerini yapıtlarında belirtmezler, Konfüçyüs öğretisine göre beden parçalanamaz. Vücuda zarar verilmesi yasaktır. Bu yüzden anatomiye ilişkin yargılar, diseksiyon ve doğrudan gözlemden çok akıl yürütme ve sayıtlılara dayanır. Ancak 18. yy.dan sonra sistematik anatomi çalışmaları başlar.

Fakat, gelişen teknoloji ile 18. yy. ın sonuna doğru tıp bilimi ve sanat ayrı özerk bilimler olarak gelişimine devam eder. Çünkü fotoğrafın icadı, x ray ışını, digital ortamda görüntüleme sonucunda vücuda dair her şey kopyalanabilir, kayıtlanır ve başkasına iletilebilir. Sanatçının el çizimine ihtiyaç kalmaz.




Tıbbi teknolojinin sanata dönüşmesi

Body worlds sergisi her insanın içi farklıdır düşüncesi ile ortaya çıkar. Bedenini bağışlayan insanlar öldükten sonra plastinasyon yöntemi ile dondurulur. Deriden kemik dokuya kadar olan bölümler özenle sergilenir. Artık bedenin bilinmeyen hiçbir noktası kalmaz. (R:15) Diğer yandan A.B.D. Milli Kütüphanesi 1989’da GÖRÜNÜR İNSAN projesini gerçekleştirir. Yıllardan beri kadavralardan elde edilmeye çalışılan organların komplex yapıları üç boyutlu örneklerde çözümlenebilecek bir sanatçı tarafından resmedilecektir. Cezalandırılmış iki mahkum seçilerek bilgisayarlı tomografiden geçirildikten sonra mavi parafinle dondurulur . milimetrik kesitler alınarak her bir kesit digital fotoğraflanır.

Böylece yeryüzünün en büyük ve en çok bilgi içeren bilgisayarla manipüle edilerek birleştirilen anatomi arşivi elde edilir.

Araştırma Yazısı: Nurşen GÖRŞEN


---------------

Kaynaklar:

  • http://www.turknorosirurji.org.tr/pdf/spinal-34.pdf
  • İnsan Anatomisi Atlası-Prof.Dr. M.Yıldırım/Nobel tıp yayınevi
  • Wikipedia, the free encyclopedia
------------------------


Hiç yorum yok:

müzikli-abstrak

NÜ LER

heykeller

Fotoğraflar White & black

Klasik dönem resimler